Serçekuş Kitabının Özeti
Bir göl var ve ölün hemen yakınındaki Karabağ köyü ve göle ev sahipliği yapan, içinde huzurun akislerini duyuran köylüler… Hepsi içimizden gelen bize ait öğeler. Masal da tam bunlar arasında geçer. Güneş doğmaya yakın evler de tütmeye başlar. Çok ihtiyar olanlar dışındaki tüm erkekler de bu sıralarda camiden evlerine döner. Köyde horozların ötüşü duyulur, güneş artık herkesçe görünür olur. Ve tüm köy halkı ekmek sofralarına oturur yine bu saatlerde. Birazdan helal rızık peşinde koşmak için dağılacaklar. Çocuklar camiye gider . İmama derslerini verip babalarının yanına tarlaya gidecek onlar da. Sapanlarıyla kuş avına çıkacaklar. Bu sebeple biraz acele ediyorlar ama derslerine de tüm dikkatlerini vermişler.
Karıncalar ve öteki böcekler de rızıklarını aramak için yola koyuluyor. Karınca çok çalışkan, ağustos böceği de türküsünü söylüyor lakin karınca ile ağustos böceği çatışmıyor. Çünkü ağustos böceği de aç kalmıyor, tembellik etmeyip rızkını arıyor.
Bu arada Çok acıkmış olan Serçekuş da kendisine sunulan rızık sofrasından nasibini almak için uçmaya devam ediyor. Yuvasında onu bekleyen yavruları yok ama mutsuz da değil. Köyün içine kadar geliyor, bir çatıya konup çocukları izliyor. Ama sonra aklına can korkusu geliyor, çocukların sapanlarına hedef olmamak için uzaklaşıyor. Cami avlusundaki ağacın dallarına konuyor. Orada sohbet etmekte olanları dinliyor, düşünüyor. Güneş bütün sıcaklığını yansıtıyor. Adeta tabiatın anası gibi. Hem de büyük bir soba gibi ışıklarıyla serçekuş’u ısıtıyor. Serçekuş çocuklarla avcılar arasındaki farkı düşünüyor. Her ikisi de kuşları avlıyor lakin çocuklar avcılar gibi kuşların yaşamak için mecbur oldukları alanlarda pusu kurup onları gafil avlamıyordu.
Köylülerin Gölbaşı olarak isimlendirdikleri bir mekân olan ve sazlıklarla çevrili bu göle köylüler avlanmak için gitmiyorlar ve nadiren buraya uğruyorlar. Buraya avlanmak için uzaktaki şehirden geliyor avcılar. Köylüler bu avcılara ses çıkarmıyorlar ama onlarla pek kaynaşmaya da pek yanaşmıyorlar. Avcıların burada bir de depo olarak kullandıkları kulübeleri var.
Serçekuş bin bir korkuyla yer değiştiriyor ve kendisini hiçbir yerde güvende hissetmiyor. Sanki kaderinden kaçmak istiyor gibi. Avcıların silahları patlıyor ve sanki her seferinde bir ördek yere düşüyor gibi. Çocukların da her an onu avlayabilecek sopaları var ellerinde.
Ve sonunda serçekuş ile avcı karşılaşır, üstelik tam da avcının silahının namlusu serçekuşa doğrulmuşken. Serçekuş korku içinde kendi lisanınca avcıdan kendisini vurmamasını ister. Avcının amacı onu vurmak değildir zaten, çünkü ne eti yeterince büyüktür ne de vurduğunda merminin etkisiyle ortada kuştan eser kalacaktır. Ancak avcı serçekuşu biraz da alaya alarak serçekuş ile konuşmaya başlar. Serçekuş kâh ölüme meydan okuyan bir cesaret örneği gösterir, kâh ölümden korkup başını yana çevirir. Avcıya kendisini bırakması halinde ileride ona bir faydasının dokunabileceğini söyler. Avcı buna şaşırmakla beraber serçekuşun nasıl bir yardımda bulunabileceğini de merak eder. Serçe ile avcının konuşmaları gerçek mi yoksa avcının rüyası mı bilinmez, bir gün avcının bataklığa saplandığı ve serçekuş tarafından kurtarıldığına ilişkin bir öykü sıkıştırılır araya. Avcı bataklığa saplanır, ortalıkta hiç kimse yoktur. Serçekuş, ağzında bir ip ile avcının imdadına koşar ve onu bataklıktan kurtarır. Avcı ile serçekuşun konuşmasının ardından namlunun ucundan namlunun üstüne dek uçup sonra da avcının avucunun içine dek gelen serçekuş, avcının kendisini bırakmasıyla serbest kalır.
0 yorum:
Yorum Gönder
AŞAĞIDAKİ YORUM YAPMA BİÇİMİNİ ANONİM YAPIP YORUM YAPABİLİRİSİNİZ.YORUMLARINIZ BİZİM İÇİN ÇOK DEĞERLİDİR.